Ana Sayfa
     Editör
     Rabbim...
     Ziyaretçi defteri
     Gel Efendim
     Pismanlık
     Düşünen insanlara
     Kar Tanesi
     Ebruli
     Bir hadis
     Kutsal Emanetler
     Dedim ki;
     Laleler
     Kutlu Dogum
     Güncel Makale
     Güncel
     İletişim
     Tasavvuf
     Makaleler
     Adamın Dönüşü (H)
     Çöle İnen Nur
     Yüzlerce Salat
     Namazın İnşaası
     Namaz Niyetleri
     Namaz ve Sağlık
     Namazın Esrarı
     Namazı Terk
     Kılmama Bahaneleri
     Uydudan Kabe
     Başörtülüyüm
     D. Ali Videoları
     Video Şiir
     Video ilahi-ezgi
     Video Kur'an
     Can Muhammed
     Kırık Testi I
     Kırık Testi II
     Kırık Testi III
     Kabir ve Ötesi
     Yağmur
     Dualar
     Peygam. Kızları
     Salat-ı Tefriciyye
     Nebiler Sultanı
     Kıssadan Hisseler
     Sahabe Şuuru
     Galeri
     Kronoloji
     Nur'dan Damlalar
     40 Hadis
     Aforizma
     Pompei (ibret)
     online istatistikler
     Günce
     Hikayecik
     Asr-ı Saadet
     Kuddüs ism-i Şerifi
     İşin Allah'a Kalması
     Cevşenin Tesiri
     Cevşen-i Kebir
     Dinin Direği
     Aciz Yakarış
     Nebe Suresi
     Mülk S. Tebareke
     Yasin Suresi
     Şeytanın Hileleri
     Latife ve Nükteler
     Komiklik
     Boykotlar
     Esma-ül Hüsna
     Nefsi Yenmek
     M.Akif Arsivi
     Şeyh Şâmil
     Malcolm X
     Veda Hutbesi
     Hilal Tv
     RAP
     Saadeti Edebiyye
     Sesli Kitap
     Niye moralin bozuk
     Kabus
     ihlas Risalesi
     Kuran iklimi
     Esref Ziya
     smileyler
     Videolu hatim
     Gazze Katliamı
     Ahmet Yasin
     Köpek israil
     Haftanın Makalesi
     cevsen indir
     Gidalar uzerine
     Sevap Fabrikalari
     esma
     Gelseydin
     Ashab-i Kehf
     Zilhicce Ayi
     Zehranin Gozleri



yaSamed - Nur'dan Damlalar



Peygamberimizin Mübarek göğsünün yarılması

Halime Hatun anlattı: “Server-i Alem sallahu aleyhi ve selem bir gün;

Gündüzleri kardeşlerim görünmezler. Sebebi nedir? Diye sorunca;

“Koyun gütmeye giderler. Eve ancak gece gelirler” dedim.

Bunun üzerine; “Beni de onlarla beraber gönder. Ben de koyun güdeyim dedi.”

Bahaneler bulup nice özürler söyledim. Sonunda gönlünün razı olması için; “Peki”

 Dedim. Ertesi gün mübarek saçları taradım. Elbiselerini giydirip sütkardeşleriyle beraber gönderdim bir kaç gün gidip geldi.

Bir gün sütkardeşi Şeyma kırdan geldiğinde; “Gözümün nuru oğlum Muhammed nerededir?” diye sordum.

“sahradadır” dedi.

“Ciğerimin köşesi bu sıcağa nasıl dayanıyor?” diye sorduğumda, Şeyma; “Ey anneciğim!  Ona asla zarara gelmez. Zira mübarek başı üzerinde bir bulut, devamlı Onunla hareket etmekte; böylece güneşin sıcağından korunmaktadır.” Cevabını verdi.

“Neler söylüyorsun? Bu söyledikleri hakikaten doğru mudur?” dediğimde, yemin etti. Ancak o zaman rahatladım.

Yine bir öğle vakti sütkardeşi Abdullah bana gelip; “Anneciğim! Acele koşun!.. Kureyşi karındaşımla beraber koyun güdüyorduk. Ansızın gökten yeşiller giymiş üç kimse geldi. Yanımızdan alıp dağın başına götürdüler. Arkası üzere yatırıp bıçak ile karnını yardılar. Haber vermek için geldiğimde oradaydılar. Kardeşimin sağ kalıp kalmadığını bilemiyorum” dedi.

O anda kan başımıza sıçradı. Süratle oraya geldik. O’nu gördük. Hemen mübarek yüzünü başını öpüp; “ey gözümün nuru! Ey alemlere rahmet oğlum! Bu nice haldir? Ve başına gelen nedir? Seni kim rahatsız etti?” diye sordum.

O da; “Evden çıktıktan sonra yeşil elbiseli iki kimse gördüm. Birin elinde gümüşten bir ibrik, birinin elinde yeşil zümrütten bir leğen vardı. Leğen, kardan beyaz bir şey ile dolu idi. Beni dağ başına götürdüler. Biri, arkam üzere yatırdı. Ben seyrederken göğsümü göbeğime kadar yardı. Hiç acı ve elem duymadım. Elini sokup içinde ne varsa çıkardılar. O beyaz şey ile yıkayıp yerine koydular. Biri diğerine; “Kalk, ben de hizmetimi yerine getireyim.” Dedi ve elini sokup yüreğimi çıkardı. İki parça etti ve elinden siyah bir şey çıkarıp attı. Ve ; “Senin vücudunda şeytanın nasibi bu idi. Çıkarıp attık. Ey Allah’ü Teala’nın sevgilisi! Seni vesveseden ve şeytanın hilesinden emin ettik” dedi sonra yüreğimi kendi yanlarında olan latif ve yumuşak bir şey ile doldurdular. Nurdan bir mühürle mühürlediler. Halen o mührün soğukluğu, bütün azalarımda mevcuttur. Onlardan biri, elini yarılan yere koyunca yaram iyileşti. Sonra beni ümmetimden on kişi ile tarttılar, ben ağır geldim. Bin kimse ile tarttılar yine ağır geldim. Bunun üzerine onlardan biri diğerine; “artık O’nu tartmayı bırak. Vallahi O’nu bütün ümmeti ile bile tartacak olsan, ağır gelir” dedi. O zaman her biri elimi ve yüzümü öptü. Beni burada koyup gittiler.”dedi.

Yarılan yer, mübarek göğsünde belli idi.

Sevgili Peygamberimizin başından geçen ve Kur’an-ı Kerim’in İnşirah Suresinin birinci ayet-i kerimesinde bildirilen bu hadiseye Şakk-ı Sadr, yani göğsünün yarılması denir.


Miraç

Cenab-ı Hakk’ın sanatın da hareketler çeşit çeşittir. Mesela sesin süratiyle ışığın, elektriğin, ruhun ve hayatın süratleri farklı farklıdır. Gezegenlerin dahi hareketleri o kadar değişiktir ki aklı hayret etmektedir. Bunları kabul eden akıl, acaba latif cismi, süratli ruhuna teslim olan Hz. Peygamber’in ruh süratindeki hareketini nasıl reddeder? Bazen öyle olur ki bir dakikalık rüyada meydan gelen hadiseleri uyanıkken yapmaya kalksanız bekli yıllar alabilir. Demek oluyor ki tek bir zaman iki şahsa göre, birisine bir gün, birisine de bir sene olabilir.


Fahr-i Âlem çatık kaşlı değil, nazik ve cömertti

Image

Resulullah evin süpürür, hayvana ot verir, deveyi bağlardı. Koyunun sütünü sağardı. Söküğünü diker, çamaşırın yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yerdi. Hizmetçisi el değirmeni çekerken yorulunca, ona yardım ederdi. Pazardan öteberi alıp eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selam verirdi. Bunlarla musafaha etmek için, mübarek elini önce uzatırdı. Köleyi, efendiyi, beyi, siyahı ve beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağırılan yer giderdi. Önüne konulan şeyi, az da olsa, hafif, aşağı görmezdi. Güzel huylu idi. Güler yüzlü, tatlı sözlü idi. Üzüntülü görünürdü. Fakat çatık kaşlı değildi. Heybetliydi. Yani saygı ve korku hâsıl ederdi. Fakat kaba değil idi. Nazik idi. Cömert idi. Fakat israf etmez, faydasız yere bir şey vermezdi. Herkese acırdı. Mübarek başı hep önüne eğikti. Kimseden bir şey beklemezdi.


İki cihan serverine neden salâvat getiriyoruz?

Peygamber efendimiz mübarek bedeniyle aramızdan ayrılmış olsa bile hala ümmetinin sevinç ve kederlerinden haberdardır. Ümmeti olarak biz Müslümanlar O’nunla irtibatımızı ortaya koyarsak O’nun ahirette en zor durumda kaldığımız anlarda “O benim ümmetimdendi!” referansını vermesini bekleyebiliriz.

Kendisine çokça salât ü selam getirilmesini tavsiye edem Efendimiz, bunu bir hadisiyle de şöyle ifade eder: “şayet içinizden biri ban salâvat getirirse onun selamlını almak üzere Allah ruhumu bana iade eder, ben de onun selamını alırım.” (Ebu Davud) bu hadisten hareketle şunu söyleyebiliriz ki, O’na salât ü selam getirmekle biz de manen dirilişe geçiyoruz.

Peygamberimiz (S.A.S.)’in ifadelerine göre Cuma, günlerin en hayırlısıdır. Çünkü insanlığın atası Hz. Âdem o gün yaratılmıştır. Yeryüzünde hayat o gün başladığı gibi, yine aynı gün dünyanın ömrü bitecek ve kıyamet kopacaktır. İçindeki duaların kabul edildiği bir vaktin bulunduğu Cuma, müminler için özel bir gündür. Bu bilgileri ashabına veren Efendimiz, Cuma günü kendisine çokça salât ü selam getirilmesini ister. Zira o gün salât ve selamlar melekler vasıtasıyla O’na ulaştırılmaktadır. Allah Resulü bunu söyleyince sahabeye biraz garip gelir. Ve merakla sorarlar, “Sizin bedeniniz o gün çürümüş olacak. Getirdiğimiz salât ü selamlar size nasıl ulaşacak ey Allah’ın Resulü?” bu vesileyle Efendimiz’in, ashabına bir hakikati de öğrettiği cevabı şu şekilde olur: “Allah, Peygamberlerin cesetlerini çürütmeyi yeryüzüne haram kılmıştır.” Esasen Kâinatın İftihar Tablosu, bunu söylerken, anlayanlar ve farkında olanlar için mesafenin önemli olmadığını gösteriyordu. Demek ki, O (S.A.S.) bizim gönderdiğimiz salât ü selam ve diğer hediyelerden haberdar oluyor.(Ebu Davud)

Peygamber Efendimize
Salavat Getirelim

 Efendimiz?in (s.a.v) kullandığı 40 öğretme metodu

Image

Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm, evrensel bir eğitim-öğretim sistemi getirmiş ve bütün kalpleri, bütün ruhları, bütün akılları, bütün nefisleri ideal ufka yükseltecek bir mesaj sunmuştur. Sadece O?nun getirdiği sistemdir ki hem ruhu, hem aklı hem de nefsi, yükselebilecek en son noktaya ulaştırmıştır.

1. Efendimiz, söylediği hakikatleri bizzat yaşayarak hayatıyla göstermiştir.
2. Dinî yükümlülükleri tedrîcî (yavaş yavaş, basamak basamak) bir sistemle öğretmiştir.
3. Öğretmede orta yolda durmaya ve insanları bıktırmaktan uzak durmaya riayet etmiştir.
4. Öğrenenler arasındaki kişisel farklılıkları göz önünde bulundurmuştur.
5. Karşılıklı konuşma ve soru-cevap şeklini kullanmıştır.
6. Yanlış düşünceyi söküp atmak ve gerçek doğru bilgiyi net bir şekilde muhatabın kafasına yerleştirmek için aklî ölçüleri kullanmıştır.
7. Muhataplarına soru yöneltmiş, böylece onların zeka ve bilgi seviyelerini ölçmüştür.
8. Mukayese ve örneklendirme metodunu kullanmıştır.
9. Benzetme ve halk arasında yaygın olarak kullanılan örnekleri kullanmıştır.
10. Anlattığı hususu, elinde herhangi bir şey ile yere ve toprağa çizerek bizzat göstermiştir.
11. Sözle beraber jest ve mimiklerini kullanmış ve el ile işaretlerde bulunmuştur.
12. Önemine binaen, halin mümkün kıldığı bir nesneyi bizzat eline almış, eliyle kaldırmış ve arkasından söyleyeceği hususu söylemiştir.
13. Muhataplarından bir soru gelmeden söze önce kendileri başlamıştır.
14. Muhatabının sorusuna eksik ve fazla olmadan cevap vermiştir.
15. Muhatabının sorusuna, onun ihtiyacına binaen sorduğundan daha fazlasıyla cevap vermiştir.
16. Muhatabını, güzel bir hikmete binaen, sorduğu sorudan daha önemli bir hususa yönlendirdiği de olmuştur.
17. Soru soranın sorduğu soruyu tekrarlamasını istemiştir.
18. Muhatabın aldığı cevabı tekrar etmesini istemiştir. Böylece cevap unutulmayacaktır.
19. Bildiği bir husustan dolayı kişiyi imtihan etmiştir ki bununla doğru cevap vereceği için kişiyi sena etmek, övmek istemiştir.
20. Önünde olan bir olaya karşı susma yolunu tercih etmiştir.
21. Öğretme esnasında meydana gelebilecek imkan ve fırsatları değerlendirmiştir.
22. Latife ve şaka yoluyla öğretmeyi tercih etmiştir.
23. Öğrettiği hususu yeminle tekit etmiş perçinlemiştir.
24. Öğretilen hususun önemine binaen sözü üç kere tekrar etmiştir.
25. Konunun önemini oturuşunu ve duruşunu değiştirerek ve sözü tekrar ederek göstermiştir.
26. Cevabı geciktirerek muhatabın sorusunu tekrar etmesini sağlayarak onu uyarmıştır.
27. Muhatabı intibaha sevk etmek için, onu omzundan veya elinden tutmuştur.
28. Muhatabı teşvik için veya onu sıkıntıya sokacak bir durumdan dolayı, bazı hususların gizli kalmasını yeğlemiştir.
29. Söyleyeceği hususun hafızalarda daha iyi yer etmesi veya ezberlenmesi için, sözü kısa ve öz bir şekilde ifade etmiş, daha sonra ise ayrıntılarına geçmiştir.
30. Cevabın birkaç madde ile verileceği durumlarda önce cevabın kaç maddeden oluştuğunu bildirmek için sayıyı söylemiş daha sonra saymıştır.
31. Va?z etme, nasihat etme ve öğüt verme metodunu kullanmıştır.
32. İnsanların şevklerini kamçılama veya neticesi elem verici hususlardan şiddetle uzaklaştırma (Tergib ve terhib) metodunu kullanmıştır.
33. Kıssa ve geçmiş ümmetlere ve insanlara dair haberlerle öğretme metodunu uygulamıştır.
34. Sorunun cevabının muhatabı utandırma ihtimali olan hususlarda önce nazik bir hazırlık süreci hazırlamış ve soruyu öyle cevaplandırmıştır.
35. Sorunun cevabının muhatabı utandırma ihtimali olan hususlarda üstü kapalı olarak kinaye yoluyla ve işaret ederek yetinmiştir.
36. Kadınlara öğretmeyi ve nasihat etmeyi de asla ihmal etmemiştir.
37. Halin gerektirdiği durumlarda öğretme hususunda azarlayıp paylamayı (ta?nif) ve kızmayı (gadab) da ihmal etmemiştir. Ne var ki onun paylaması ve kızması da merhamet yörüngesinde ve ümmetinin selameti için olmuştur.
38. Talim ve tebliğde, kitabeti (yazma metodunu) da kullanmıştır.
39. Yabancı dilleri (mesela Süryaniceyi) öğrenmesi için bazı sahabeleri görevlendirmiştir ki bu husus da günümüzde dünyanın dört bir tarafında İslam?ın güzelliklerini öğrenmek isteyenlere karşı yapılacak vazifenin çok önemli bir basamağını teşkil etmektedir.
40. Bizzat kendi mübarek zatıyla talimde bulunmuştur.

 

 

Peygamber efendimizin faziletleri

Image

Canlılar içinde ilk olarak Muhammed aleyhisselamın ruhu yaratıldı. Hak teâlâ (Her şeyi senin için yarattım, sen olmasaydın, hiçbir şeyi yaratmazdım) buyurdu.
Peygamber Efendimiz Tevrat, İncil ve Zebur?da övülüp müjdelenmiştir.

Âmine validemiz ona hamile olunca, bütün putlar yüzüstü devrildi.
Bütün şeytanlar ve sihir yapan büyücüler âciz kalıp, işlerini yapamaz oldular.
Doğunca da bütün putlar yıkıldı. Doğduğu gece, Kisra'nın sarayı yıkıldı.
Mecusilerin bin yıldan beri yanan ateşi söndü. Save gölünün suyu kurudu.

Safiye Hatun anlatır:
Doğduğu gece 6 alamet gördüm:
1- Doğar doğmaz secde etti.
2- Başını kaldırıp ?La ilahe illallah inni Resulullah? dedi.
3- Her taraf aydınlandı.
4- Yıkayacaktım, biz Onu yıkadık diye bir ses işittim.
5- Göbeği kesilmiş ve sünnet edilmiş gördüm.
6- Sırtında nübüvvet mührü vardı. İki küreği ortasında "La ilahe illallah Muhammedün Resulullah" yazılı idi.

Çocuk iken, başı hizasında bir bulut gölge yapardı.

Ona salevat okumak âyet-i kerime ile bildirildi.
Kelime-i şehadette, ezanda, ikamette, namazdaki teşehhüdde,
birçok dualarda ve Cennette Allahü teâlâ, Onun ismini kendi isminin yanına koymuştur.
Allahü teâlâ, Onu kendisine habib [sevgili] yaptı, herkesten daha çok sevdi.

Kimseden bir şey öğrenmemiş iken, Allahü teâlâ Ona, her ilmi, her üstünlüğü verdi.
Her yerde her zaman mübarek kalbi hep Allahü teâlâ ile idi.

Allahü teâlâ, bütün peygamberlere (Ya Âdem, ya Musa, ya İsa) diyerek ismi ile hitap ederken,
Ona (Ya eyyühennebiyyu, ya eyyüherresul) diye özel hitap ediyor.

Her peygamber kendi milletine, O ise her millete gönderilmiştir.

Her peygamber, iftiralara kendisi cevap verdi, fakat ona yapılan iftiralara Allahü teâlâ cevap verdi.

İsmi ile çağırmak, yanında yüksek sesle konuşmak haram idi.

Hazret-i Cebrail 24 bin kere geldi. Başka Peygamberlere çok az geldi.

Mübarek hanımları müminlerin anneleri idi ve onlarla evlenmek başkalarına haram edildi.

Önünden gördüğü gibi, arkasından da görürdü.

Mübarek teri, gül gibi güzel kokardı.

Uzun kimselerin yanında iken, onlardan yüksek görünürdü.

Güneş ve Ay ışığında gölgesi yere düşmezdi.

Üstüne sinek ve başka hiçbir böcek konmazdı.

Çamaşırları, ne kadar çok giyse de hiç kirlenmezdi.

Taş üstüne basınca, izi kalır, kum üstünde iz bırakmazdı.

Sözü çok vecizdi. Az kelime ile çok şey anlatırdı.

Eshabının hepsi, peygamberler hariç, bütün insanlardan üstündür.

Onun ümmeti de bütün ümmetlerin en üstünüdür.

Onun mübarek ismini taşıyan mümin Cennete girer.

Onu ve ehl-i beytini sevmek farzdır.

Hazret-i Azrail, içeri girmek için izin istedi. Başka hiç kimseden izin istemedi.

Kabrinin toprağı, her yerden ve Kâbe'den daha kıymetlidir.
Bu safya hakkında bir öneriniz veya şikayetiniz mi var?
 
Bugün 90 ziyaretçi (102 klik) misafirimiz bizimleydi!

لا اله الا الله محمد رسول الله
www.yasamed.tr.gg
Free Website Counter
Kere Tıklandı

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol